Çarşamba, Haziran 25, 2014

Bildiğin Orospu

"Ben bildiğin orospuyum" dedi. Yamru yumru ağzından duyduğum ilk cümlesi bu oldu.

....

O hep buralardaydı. Buralardan onun gibi onlarcası, hatta belki de yüzlercesi geçip gittiği halde o hep buralardaydı. Hangi meslek kolunda çalıştığını bütün esnaf bilirdi. Işıklar'ın orta yerinde yaşamanın verdiği alışkanlıkla ona da alışmışlardı elbette sokağın esnaf milleti. Ama asla bıyık burmayı ihmal etmez, dükkandan çıkarken sağa sola kıvırttığı kalçalarına bakmaktan alıkoyamazlardı kendilerini. Bense yıllarca hep dışarıdan baktım olan bitene. Çaycı Mehmet abinin kapısının önüne oturmuştum, sağdan soldan gelen "Mehmet abiii bilmem kaç çaaayy" nidalarını dinledim saatlerce. Mehmet abinin oturakları rahatsız, çayı karbonat katkılı, kendisi asabi, ben ondan asabi... Çalışmıyordum ya o gün, oturdum ha oturdum..


O geldi yine. Oturdu, kimseyle konuşmadan dört bardak çay içti, evet saydım, sonra kalçalarını sağa sola kıvırta kıvırta gitti.

Evet kalçalarını sağa sola.. Bunu herkes söylediyse ben de söylerim, öyle çünkü. Gitti ve dedikodu başladı elbette.. Mehmet abi mekan sahibi olarak girişti ilk iş;

- Bu var ya bütün sokağa verdi.

Mehmet abinin ayağı topal bi çırağı var, hep çarpar o bacağı sağa sola, hışımla atladı ustasının kızacağını bile bile;

- Usta bana vermedi ehe ehe..

Adını hiç öğrenemedim o veledin, suratı oracıkta donuverdi ustasıyla göz göze gelince. Suat abi atladı hemen;

- Bırak len çocuğu, kamışından su gelir herhal...

Öyle çok güldüler ki bu lafa kendimi kötü hissettim. Ama diyemedim..

Gülmeleri çok sürdü. Öksürüklere boğuldular sonlara doğru. Suat abi, terzi, kendisi alkoliktir sabahları çay içer öğlene kadar, öğlenden akşama kadar da şarap, çırakları çalışır kendisi keyfine bakar, gülüyor muydu tıksırıyor muydu anlayamadım -ki zaten gülüşüyle tıksırığını ayırt edemezsiniz-. Son sözü söyleyenin sakinleşmesini beklemek ve lafa devam etmesini istemek vardır ya, öyle oldu, Suat abi aksırıklarının üzerine şunu dedi;

- Amauğa goyum ya!

Yine çok güldüler.. Ben yine diyemedim..

- Mehmet abi kaç çay etti benim?

....

Oysa ben biliyordum. Diyememiştim ama biliyordum.

O gün orada otururken, Mehmet abinin orası burası eğrilmiş taburelerinde otururken gelmişti işte. Bana bakmıştı, beni görmüştü, gözlerini kaçırmıştı. Karşı komşumdu. Her akşam benimle konuşan, dertleşen insan yine gözlerini kaçırmıştı benden.

Halbuki daha kaç gece önce konuşmuştuk ki.. Bir mi iki mi..

- "Ben bildiğin orospuyum" demişti...

Kibarlık etmeye kalkışmıştım;

- Yok canım.

- Lan orospuyum işte.

....

Her gece gelirdi bana. Anlatırdı. Ama illa ki "orospuyum" derdi lafın bir yerinde. Ben hep kibarlık etmeye çalışsam da beceremezdim lafı toparlayıp da onu kendine getirmeyi. Ağlaya ağlaya başlar; ilk kocasını anlatırdı, adı lazım değil bir ilçede yaşadıklarını, on altı yaşında evlendiğini, kocasının ilk gecenin ertesinde kendisini sattığını ama o ilk gece hamile kaldığını, sonrasında kızının olduğunu, tek derdinin o kızın bekareti olduğunu falan falan.. Ben bunları her gece dinlerdim. Her gecenin sonunda "ister misin?" diye sorardı. Ben her gecenin sonunda "hayır" derdim.

Bana bir önceki gece hep aynı hikayeyi anlatan insan giderken illa ki onunla yatmak isteyip istemediğimi sorar, hayır cevabını alıp gider, ertesi gece yine aynı şeyleri anlatır aynı şeyleri sorardı usanmadan.

....

Sebebini gayet iyi biliyordum her şeyin. Kırk küsur yaşında ağzı yüzü yamulmuş bir hayat kadınıydı işte. Bir kızı vardı, kızı onu tanımıyordu, ama onun aklı fikri kızındaydı, bütün parasını bir şekilde ona gönderiyordu. Onu tanıyan herkesin aynı organı tepki veriyordu ben hariç. Bana ibne demesine o kadar alışmıştım ki.. Onun gözünde artık her şey "et" vasıtasıyla ödeşilebilir hale gelmişti.

Ama gün ağardığında beni tanımamalıydı. Sabah olduğunda o artık kızının bekaretini dert eden bir anne değil, kalçalarını kıvırta kıvırta gezen -kendi tabiriyle- bildiğin orospu
 olmalıydı..

....

Onu hep gördüm. Hiç bakmadı yüzüme. Geceleri makyajsız, suratsız, çirkin haliyle bildiğim o kadın gider, yüzünü gözünü alabildiğine boyamış, altındaki eşofmanı çıkarıp minicik eteğini giymiş sağa sola gülücükler atan biri gelirdi.

Sabaha karşı yatan komşuma hiç "günaydın" diyememiş bir adamım ben..

Sabaha kadar konuştuğum kadına gündüzleri merhaba diyememiş bir adamım ben.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder