Pazartesi, Aralık 22, 2014

Uyuşturucuyla uyuşturulmuş uyuşuk düşünceler...

Uyuşturucuyla ilk haşır neşir oluşumdan (yani Uğur Dündar'ın standart programlarından birinde uyuşturucu üzerine bir "dosya" hazırlanışını ilk gördüğümden) beri, herkesin birer uyuşturucusu olduğuna inanmıştım.
Hobi gibi düşün. Seni uyuşturan, kaslarını gevşeten, gözlerini kısmanı sağlayan bir şey. Kimi için bu beyaz bir kimyasaldı, kimi için aşktı, kimi için futboldu, kimi içinse güçtü.
İnce olan tarafsa, insanlar uyuşturucularının farkında değillerdi. Patronundan aldığı "Aferin" sayesinde uyuşanlar, keşleri suçlarlardı; keşler ise o "Aferin"in peşinden köpek gibi koşan kariyeristleri... Holiganlar, kadınların sosyal medya üzerinden pompaladığı beğenilme kaygısını eleştirirdi; kadınlarsa"futbol, fado, fiesta"yı.
Ben mi? Geride duranlardan oldum hep.
Mutluluk için bir kaç gram kimyasala ihtiyacı olanlara da gülüp geçtim, mutlu olmak için yırtınanlara da. Amacım sabit olmadı hiçbir zaman, ya da mutluluk formülüm...
Ellerim cebimdeyken "Bunu böyle yap." demenin verdiği güç de benim uyuşturucumdu, yalnız oturduğum barlarda söylediğim bir iki duble viski de benim uyuşturucumdu. Zaten hayatta vazgeçemediğim tek şey alkol oldu.
Yıkılan hayatlar, feri silinen gözler gördüm. Alkol sebebiyle... Babamı, alkol sebebiyle kaybetsem ya da aile içi ters ilişkilere sebebiyet veren; aileleri yıkan, hayatımı ucuz bir TV dramasına dönüştürecek şeyin alkol olduğunu öğrensem de, mısır şurubundan; malttan; anasondan vazgeçebileceğimi sanmıyorum.
Bitikler, meteliğe kurşun atanlar gördüm. Uyuşturucu sebebiyle...
Bir kadınım vardı, ilk defa birinin gidişini değil; bitişini izlemiştim. Kokaindi, onu bitiren de.
Fakat hala etrafımda; güneş gözlüklerini güneş tepede olduğu için değil de, önceki gecenin hatıralarını silmek için kullanan insanlara bakıyorum. Biteceklerine şahit oluyorum, yitip gideceklerine; gün gün, saat saat, dakika dakika, saniye saniye...
İşte o an yaşadığım özgüven patlamasını hiç bir şeye değişemiyorum.
Çünkü, ben az önce dünyayı sırtımda taşıdığımı betimleyen gülümsemeyi giyindim; suratıma. İnanmayacaksın fakat gerçekten Atlas benim. Atlas olmaktan şikayet etmiyorum, senin lattenin kremalı olmasından şikayet ettiğin gibi... Dünyayı sırtımda taşımakla kalmıyor, küçük dünyaları da yaratıyorum. Her gün, her saat, her dakika.
Senin gibi bitmeyeceğim, bitirilemeyeceğim.
Çünkü ben, benim. Yapım; ya da doğam bu.
Bu yüzden sen, yanında oturan kadınla konuşamıyorsun. Bu yüzden sen, pazar günü sahilde ya da parkta yapacağın güzel bir yürüyüşle, "low key" takılıp; sendromlarından uzaklaşamıyorsun. Sen, sadece betonun üzerinde yaşıyor ve bundan şikayet ediyorsun. Stresle mücadele edemiyorsun, şikayet etmeyi seviyorsun.
Ama dedim ya, ben o stresten; senin yaşadığın kaostan besleniyorum. Sen dibe vurdukça, ben yükseliyorum. Yükselmeye de devam edeceğimi biliyorum. Kariyer hırslarım var ya da yok; fakat ben problem çıkaran değil, problem çözen olacağım.
Şimdi sakince yatağına gir, yarın işe giderken giyineceğin kıyafeti düşün ya da okulu bitirince hangi yüksek lisans programına kaydolarak iyi bir geleceğe sahip olacağını, maymun iştahınla. Bense, senin gibi dangalaklara; elimdeki ürünü nasıl satabileceğimi düşüneceğim ve emin ol; sen de herkes gibi emir almaktan, neyi nasıl yapacağının sana söylenmesinden keyif alıyorsun.
Benim kazanmamı sağlayan şey de bu ya, zaten...
Ağlayan palyaço değiliz her birimiz; ancak ağlayan palyaço olmak da zordur, bu yüzden ben; uyuşturucularımı seçtim ve kabullendim. Peki sen, neyi kabullenebildin? 

Salı, Aralık 02, 2014

Asla Değişmeyecek Şeylerin Listesi

1) İnternet Kafeler: Ortamları tamamen sabit kalacak. Türkiye'de artık çoğu evde bilgisayar varmış, internet varmış, ADSL varmış farketmez. Buralarda takılmaya devam eden, online oyunlar oynayan; porno kovalayan adamlar olacak. Yapış yapış koltuklar, W,A,S,D tuşları silinmiş klavyeler ve kesif kokular bazı hayatları asla terketmeyecek. Gün gelecek, ortama giren bir kadın tüm oyuncuların ve internet sörfçülerinin başlarının aynı eksen etrafında dönmesini sağlayacak; gün gelecek Counter Strike sistemlerden kaldırılırken internet kafe sahipleri vazgeçecek. Çünkü internet kafeler asla ama asla değişmeyecek.

2) Cinsel Davetler: "yukarı çıksana, bir kahve içeriz.", "bize gelsene, film falan izleriz.", "free shop'tan harika bir şarap aldım, içelim mi bizde?" cümleleri asla bitmeyecek. Ne azalarak, ne de bir anda... Çünkü hiç bir zaman insanlar karşı cinse karşı açık olamayacaklar. Sevişmek için bahane üretmeye devam edecek, klişelerin sıfırını tükettiklerinin farkına varamayacaklar.

3) Cinsellik Öncesi Bekleyişler: Yukarıda bahsedilen klişelerle herhangi bir şekilde karşı cinsin evine girebilmiş olan insanların zorlu bekleyişi. Saatler geçecek. Gerginlik başlayacak. İki taraf da birbirinden aynı şeyi bekleyecek fakat iki taraf da harekete geçmeyecek. "ya o bunu düşünmüyorsa", "ya gerçekten de bunu istemiyorsa" gibi şüpheler ve ters bir durumda karşı tarafı sonsuza dek kaybedecek olacağını düşünerek. Dolayısıyla bu sessizlikler, bir taraf harekete geçene kadar hep sürecek. 

4) Kahvehaneler: Çünkü erkekler asla ama asla okeyden, bataktan vazgeçmeyecek. türkiyemizin, memleketimizin biricik vatanımızın(ooh, ver coşkuyu, üşüyoruz reyis) ekonomik ve kültürel düzeyi asla yükselmeyecek. Hep bokumuzla oynayacağız. Kahvede arkadaşlarıyla okey oynayıp çay içen zihniyet, akşama doğru bir eli sikinde üç büyüklerin futboluyla ilgili yorum yapacak; daha sonra bünyeyi rakıya saracak; eve gidip karısını çocuğunu dövecek ve türkiye'nin mübalağasız her şehrinde yaşanan bu drama göz ardı edilecek medya tarafından, ancak ana haberlerinde haber niteliği taşımayan ve "normal" olarak adlandırılan bu hayat; modernliğiyle övünen bir çiftin oturma odasında o aptal siyah ekran üzerinden yansıyacak tüm "anormalliğiyle" ve "yerli dizi" sıfatıyla. 

5) Alışveriş Merkezleri: "bir bakıp çıkacağım.", "hayatım geçen gün harika bir çanta gördüm" belirteçleri kullanılacak. çünkü her daim tüketmeye açık yeni çantalar, saatler, teknolojik oyuncaklar, parfümler, kıyafetler hatta ve hatta sanat ürünleri; cd'ler, kitaplar olacak. bunların bir kısmı kişinin kültürüne katkı sağlasa da, bir kısmı kişinin çevresine istediği gibi görünmeye çalışmasına(entellektüel, zengin, soylu, vs) hizmet etmekten öteye gidemeyecek.

6)Alışveriş: Özellikle kadınlarda bu merak hiç bir zaman değişmeyecek. Ne azalacak, ne de artacak. Gardıroplarını hesapta indirimden aldıkları etekler, kazaklar, gömlekler süsleyecek; cilde çok yararlı olduğu iddia edilen losyonlar banyoda yer almaya devam edecektir. Erkeklerse teknolojik oyuncakları -çağın gerekleri- kapsamında tüketmeye devam edecek, sürekli daha teknolojiğini; daha iyisini isteyeceklerdir. Aynı potada erimeyeceği düşünülen bu iki cinsiyet; esasen her daim kadının üzerine atılan "alışveriş" bokunu birlikte paylaşmaya devam edecektir. Mağazalarsa esasen indirime girmeyen ürünlerine "yüzde 50 indirimli!" etiketi yapıştıracak ve avlayacak sazan bulmakta çok da zorlanmayacaklardır. Çünkü tüketim, insanlığı en çok da burada vuracaktır.

7)Statü Saplantıları: Ne alan, ne veren için bir değişim olmayacak; üst mevkiler kendilerini daha değerli görecek, bunu da çıkar ilişkileri üzerinden cinsel istismara kadar götürmeyi kendilerine borç bileceklerdir. Dolayısıyla masa altından sakso çeken sekreterler sıradan hayatlarına, patronunu şöminenin önünde düzen "genç ve dinamik" çalışanlar alacakları maaş zammına bakacaklardır. Bu kimine göre bir çürüme; kimine göreyse başarıya giden anahtar olacaktır. Bunun bir hafifletilmiş versiyonu yalakalıksa bu başlık altında yazılan her yazı gibi, ne azalarak bitecek; ne de artıp dünyayı ele geçirecektir. gururlu insanlar gururlarından taviz vermeyecek ve bunu ulu orta dile getirmeyecek, beş para etmeyen kalpazanlar ise samimi bulduğu ortamlarda başarılarının sırrını açıklamaktan çekinmeyeceklerdir.

8)Özgür ve Cesur Olduğunu İddia Eden Medya Organları: Radyolar, gazeteler ve hayatımıza giren(daha doğrusu hayatımıza sokup sokup çıkaran) televizyon... İnsanlar her zaman uyutulmaya meğilli olacak; hayatlarına bir parça drama katan ve vazgeçilmez kılınan diziler, üçüncü sayfa vahşet haberleri, içinde ciddi anlamda hiç bir şey konuşulmayan ve insana hiç bir şey katmayan "talk show" programları... Apolitik uyku toplumun büyük bir kesmini etkisi altına alacaktır her zamanki gibi. Bu tip jonglörlerden bir nebze de olsa paçasını kurtarabilmiş olan kesmin kendisinden kültürel veya zihinsel anlamda altta kalan tabakanın elinden tutmaması da bu sabitliğin sebebi olacaktır.

9) Politikacılar: Kendi koltuk kavgaları, kendi cep kavgaları içinde kavrulup duracak; insanların değer yargıları üzerinden duygu sömürüsü yapmaya devam edeceklerdir. Burada önemli olan kişinin sağ görüşlü-sol görüşlü olması değil; kendisine hitap eden kişinin bir siyasi olmasıdır. Dürüstlük başa bela olacak, dürüstler siyasetten elini eteğini çektiği gibi; iç hesapları bilindiğinde yüzüne tükürülmeyecek adamlar koyunları gütmeye devam edecektir.

10) Şarapçılar, Keşler, Dilenciler: Büyük usta Bukowski'ye göre size zararı dokunacak en son kişiler, kaybedecek hiç bir şeyi olmayanlar... Elit kesmin hışmına uğradıklarını bilmeseler de, "böyle gelmiş böyle gider" gibi dünyanın en gerizekalı ideolojik yapısına sahip olsalar da hiç bir zaman toplumdan silinemeyecekler, Varlıklarını her daim sürdüreceklerdir. Sınıf ayrımı olmaksızın, kendini bir beden üstün görenlerin cepleri kalabalıklaştıkça; onlar kıçına giyecek don bulamayacaklardır ve -şu ana kadar olduğu gibi- bir yerden sonra savaşmayı bırakacaklar, durumlarından memnun olmaya başlayacaklardır. Ne tavırları, ne de tutkuları değişecektir. Hayvan hakları savunucusu olduğunu iddia eden mallar en küçük dilekleri olan şarap parasına/allah rızası için bir sadakaya pek de rağbet etmeyecek; onlarsa bir hayvan kadar değeri olmadığı konusunda herhangi bir çıkarımda bulunmayacaklardır.