Cumartesi, Nisan 18, 2015

İkimizden Biri

İkimizden biri ölmek zorundaydı. Ya o ya da ben.  O yüzden elimdeki altıpatları şakağıma dayadım. Gözlerimi sıkı sıkı kapadım. Ölümün, hayatımdan daha kötü olamayacağını düşünerek kendimi rahatlattım ve tetiği çektim.

Sonra gözlerimi açtım ve silahı karşımda oturan Tuncer'e verdim. Tuncer, benim en yakın arkadaşımdı. Dostum, kan kardeşimdi. Ölmekten korkuyordu. Zavallı.

Bir kız iki dostun arasını nasıl açar derler. Bir kız için kan kardeşler nasıl düşman olur derler. Olay bir kızın iki erkeği birbirine düşürmesi değildir. Asıl olay, birlikte gülüp eğlendiğin dostun, stres anında nasıl davrandığıdır. Çünkü kaç senelik dostun olursa olsun, gerçek dostluk stres anında belli olur. Gerçek hayatta en sık yaşanan stres, çekici bir kadındır. İkimizde aynı kadına aşıkken öğrendim Tuncer'in nasıl bir dost olduğunu. Küçükken köyde düştüğümüz kuyudan, ben kurtarmıştım onu. Hem de kendi hayatımı tehlikeye atarak. Şimdi ise birbirimizin gebermesi için dua ediyorduk. Altıpatları Tuncer'in suratına doğrulttuğumda, Tuncer'in suratını görmeliydiniz. Hayır, yapma diyerek köpek gibi yalvarmaya başladı. Eliyle, yüzünü kurşundan koruyabileceğini sanıyordu. Ölmeden önce, yeterince eğlenmiştim. Yüzümü tekrar Tuncer'e çevirerek, sadece gülümsedim. Tetiği çektim, tetiği çektikten sonra Tuncer'in zamanla değişen yüz ifadesini görecektiniz. Artık 3'te 1 ihtimal ölecekti. Stresli bir iş, değil mi? Zaten yeterince mutsuz bir insandım ben. Sokaklarda sahipsiz köpekler gibi gezer, el ele tutuşan, öpüşen sevgililerin mekanlarında dolaşırdım. Ne istedi ki benden o gün yanıma gelerek? Niye tanıştık ki bu kızla? Vallaha ben bir şey yapmadım. O geldi, tanıştı benimle. Sanki biri onu programlamış da üstüme salmış gibi. Ona karşı koymama imkan yoktu. Yalnızdım kaç senedir, saptım yani. Sap olmanın en kötü yanı ne biliyor musun? Hayır, hiçbiri değil. Sap olmanın en kötü yanı, hiç kimsenin seni sevmemesidir. Hiç kimse seni sevmiyor lan. Ne kadar kötü bir şey bu biliyor musun? Direkt, dünyayı yok etmek istiyordum. Bütün sevgilileri öldürmek...

Doğal olarak Tuncer'le de tanıştırdım onu. Üçümüz takıldık bir süre. Kız, ikimizle de arkadaştı. Ama ben farkında olmadan bok gibi aşık olmuştum. Anlaşılan Tuncer'de hoşlanmış olacaktı ki, bir süre sonra garip davranmaya başladı. Mesela ikide bir,  izin verir misin? Özel bir şey konuşacağız, deyip beni uzaklaştırıyordu. Sonraları iyice soyutlamaya kalktı beni. Sanki onlar ikisi takılıyormuş da beni yanlarında gezdiriyorlarmış gibi. Peki, kız ne yapardı? Doğrusunu istersen o ikimize de eşit davranırdı. Acaba hangi düşünceyle yapar bunu kızlar? İkisine de eşit davranayım, ayıp olmasın diye mi yoksa ikisine de kuyruk sallayayım, kaçınılmaz olarak birbirlerine girsinler, ben de eğleneyim diye mi? Hayır, adını söylemeyeceğim.

Sonra bir gün kızın Tuncer'in evine gittiğini öğrendim. Bardağı taşıran damla o oldu. Saatler sonra kızın dışarı çıkarken beni görmesine şahit olacaktın. Onu kenara itip, içeri daldım. Tuncer'in noluyor demesine fırsat bırakmadan, silahı yüzüne doğrulttum. Arkamdan beni durdurmaya gelen kızı, yatak odasına attım. Birazdan ikimizden biri ölecek ve katil sensin, dedim ve üzerine kapıyı kilitledim.
Bir elimle silahı Tuncer'e doğrulturken, diğer elimde cebimden altıpatları çıkardım. Pislik yapmaya kalkarsa öteki silahla suratını dağıtacaktım. Demek beni satacak kadar istiyorsun kızı, dedim.  Peki o zaman, önce çevir, sonra sık, sonra bana ver, tabii eğer erkeksen. Tuncer, önce sen, tabii eğer erkeksen, dedi.
Ölmekten çok korkuyordum nedense. Ona kazık attığının farkına varmış mıydı acaba?
Sen kazandın, al kızı senin olsun, hayrını gör. Bir daha karşına çıkarsam, en adi şerefsizim, dedi.
Olay o değildi, dedim. 20 yıllık arkadaşlığımızı, bir karı için satmış olman, işte olay buydu.
Ya 3'te 1 ihtimal ölürsün ya da kesin ölürsün, sen seç, dedim. En sonunda, avazı çıktığı kadar bağırarak tetiği çekti. Sana bir şey söylemeyi unuttum, dedim. Bu iddiaya girerek seni kazıkladım. Aslında oyunun başında ben kazanmıştım. Neden mi? Çünkü senin kaybedecek bir sevgilin, işin, evin, araban hatta sağlığın var. Bense, cehenneme bilet almışım, otobüsün gelmesini bekliyorum. Senden ayrılmak zor olacak, dedim.  En azından, kendimi öldürmeyeceğim. Ya sen kendini öldüreceksin ya da beni öldüreceksin, dedi. Ona bakarak şöyle dedim: İçine mermi koyduğumu nerden biliyorsun ya da silahın gerçek olduğunu? Çok ilginç bir duyguydu. Bir anda kafamda bir sıcaklık, sonra kafamın içinin boşaldığını hissettim. Acımadı fazla. Silahın sesi bile doğru düzgün duyamadım. Yanarak ölen insanlar ne hissediyordur acaba? Acaba hangi noktaya kadar acı çekiyorlardır? Veya suda boğularak ölen, tamam adam havasızlıktan kıvranıyor ama acaba hangi noktada canı çıkıyordur? Ben o konuda şanslıydım. Çok fazla bir şey hissetmedim. Neyse abi, senin nasıl oldu ya?

- Ne sen sor, ne ben söyleyeyim.