Salı, Eylül 06, 2016

Dostoyevski orospu çocuğu, Oğuz Atay yavşak, Althusser şerefsiz, peki ya ben?

Oley be! Yıllar geçtikçe ben de bir şeyler yapıyorum, kendimi geliştiriyorum falan. Ama durun! Bu bildiğiniz gibi bir şey değil. Bir click bait değil. Olması imkansız. Ben sizi hiç kandırır mıyım? Gerçekten de Dostoyevski orospu çocuğu, Oğuz Atay yavşak, Althusser şerefsiz. Bana inanmıyorsanız bu adamların yaşam hikayelerini araştırın. Bana inananlar için kısa bir özet geçelim.

Mesela Dostoyevski, Rus edebiyatına peşkeş çektirmiş bu adam. Valla tövbe estağfirullah, değişik şeyler yazmış. Psikopatımsı böyle. Tutturmuş bir suç ve ceza. Dostoyevski sen hiç Türkiye'de yaşamamışsın, çok cahil kalmışsın. Burada suç ve ceza yan yana gelemez.. Neyse konumuz bu değildi zaten, hemende gaza geliyorum ben. Dostoyevski, epilepsi hastası, homofobik ( bak sen şuna, lgbt diye bağır ulan!), aynı zamanda iflaz olmaz bir kumarbazdı. (ŞOK!  ŞOK! ŞOK!)


Hey seni unutmadım! Seni evet, sen. Oğuz Atay. Oğuz Atay, yazdı tutunamayanları. Aslında haklısın, sen bu hayata, karına ve adamlığa tutunamamışsın. Sevdiği kadına yakın olabilmek için sevdiği ve evli olduğu kadından boşandı. ( Hmm..) Sonra bu yetmemiş gibi sevdiği ama boşanamayacağı kadına yakın olabilmek için sevdiği ama boşanamayacağı kadının kocasıyla yakın arkadaş oldu. Sırf onu daha fazla görebilmek için. (Ama ne kadar güzel aşık işte, aşkı için neler neler yapmış.)


Salinger, o meşhur olan işte . O münzevi yaşam tarzıyla tanınan. Salinger kırk yıl boyunca evinden dışarı adım atmadı, tek bir kare fotoğrafı bile çekilemedi. Artık adam zihinsel olarak nasıl bir hale gelmişse, düşün abi. Lan kırk yıl dışarı çıkmıyorsun! Kırk yıl lan! Yazıyla anlamadıysan bir de sayı olarak yazalım. 40! 40!
Yani Devlet Bahçeli, bu adamı görse MHP'nin fahri üyesi falan yapar herhalde. Ne diyelim sen de salakmışsın be Salinger abi.


Yusuf Atılgan, hani o Türk Edebiyatına çeki düzen veren, Türk edebiyatını büyüklerine saygılı, küçüklerine sevgi dolu hale getiren o muhteşem insan, Anayurt Oteli gibi bir başyapıt yapan adam. Aylak adam gibi bir kutsal kitap yazan adam. Yusuf Atılgan gitti, insanlara küstü. Sadece arkadaşlarına değil, komple doğmuş, ölmüş hatta doğmamışlara bile küstü. Sonra gidip bir köye yerleşip, tek bir satır cümle yazmadan otuz yıl çiftçilikle uğraştı. Yusuf abi, sen nesin abi? Emeklilik hayalleri kuran memurların hayalini çalmışsın, yakışmamış abi sana. Yani senden öğreneceğimiz çok şey var diye düşünüyorduk biz, sen de onlar gibi çıktın abi. Olmadı abi. Geçelim..



Althusser... Niye sırıtıyorsuna abi? Noldu? Ben, diğer üstadlara sövünce bakıyorum pek hoşuna gitti. Sırıtma abi. Sen hiç masum değilsin. Sen zaten buradakilerin en sefilleri arasındasın abi. Bak ne güzel, elli yıldır birlikte olduğun ve taptığın bir eşin var, kitap mitap yazıyorsun. Tamam abi, hayat boktan biliyoruz. Hepimiz aynı bokta yaşayıp, aynı boku yiyoruz ama. Ne gerek var abi? Zaten elli yıldır katlandığın bu boktan hayata ve aynı senin gibi elli yıldır hem bu hayata hem de sana katlanan bu güzelim ablayı, canımız Helen'imizi, bir sabah uyanıp niye ellerinle boğuyorsun abi? Hangi akla mantığa sığıyor bu? Yani, bu boktan hayata seyirci kalmaması için yaptım falan deme abi, Sefilsin, o kadar sefilsin ki kendini öldüremiyorsun bile zavallı kadının canını alıyorsun.


Ama başlıkta Althusser sondu. Hayır canım, Althusser son değil, hatta hiçbir zaman bunların sonu gelmeyecek. Ama sonu geldiğini varsayarak devam edelim biz.

Ya da vazgeçtim, daha bahsedilmesi gereken birkaç kişi daha var.

Stephan Zweig, tıpkı Althusser gibi yaptı. Ama ondan daha yürekliydi, eline aldı silahı, önce karısına sonra kendisine. Bam! Bam! Vurdu. En azından kendini de öldürebilecek kadar cesurdu ya da salak. Orasına siz karar verin.

İnsan ırkına güveni öylesine çok kaybolan her insan, niye intihar etmek düşüncesiyle doluyor? Anlamıyorum. İnsan ırkı pislik, şerefsiz, göt, yağcı falan filan da arada güzel şeyler, güzel insanlar da var. Onlara haksızlık etmiyor musunuz? Onlar sizin gibi korkak değiller, onlar bir şeyler düzelsin diye uğraşıyorlar, canlarını korkak bir şekilde değil, kitleler için örnek olacak kadar cesur bir şekilde kaybediyorlar. Mesela Walter Benjamin.
Bünyamin abimiz eline alıyor silahı, gidiyor Fransa sınırına ve orada kafasına sıkıyor. Niye Fransa sınırı bilmiyorum ama bir sebebi vardır ve o kadar önemsizdir ki biz onu siktir edelim.


Hemingway yalancı bir pislikti. Jean Genet, gasptan tecavüze kadar bulaşmadık suç bırakmadı. Ömrünün yarısını hapislerde çürüttü, yarısında da bir şeyler yazıp çizdi. Yani, bir şeyler yazıp çizmeseydi, bir boka yaramayan, boş bir insan gibi ölecekti Jean Genet. Şimdi de çokta bir önemi yok aslında. Yazdığı Balkon oyunu dışında diğer yazdıklarını beğenmiyorum.

Yani gördüğümüz gibi, gerçekten de Dostoyevski orospu çocuğu, Oğuz Atay yavşak, Althusser şerefsiz vs. Bu muhteşem eserlerin sahibi yazarlar, muhteşem akıllarının yanında muhteşem de birer pisliklerdi. Yaptıkları çoğu şeyde mantıklı davranmamışlar ancak yazdıkları şeyler ile yaptıkları şeylerin önüne geçmiş hatta yazdıkları sayesinde kendilerinden bin kat daha iyi insanlar için yol göstermişler. Siz bir de beni beğenmezdiniz, beğendiğiniz insanların beğendiğiniz tek şeyleri onların zırvaları arkadaşlar. Zırva diyorum çünkü, zırvalamamaları için böyle boktan yaşamamaları gerekiyordu.

Ben zırvalamak istemiyorum, ilerde eğer birisi benim hakkımda bir şey yazma ihtiyacı hissederse, arkamdan orospu çocuğu, yavşak veya şerefsiz diyebilsin istemiyorum. Bu yüzden bu anlamsız hayata, bir anlam yükleme işinin bende bittiğini ve eğer ben istersem kendi hayatımın güzel, düzgün, yaşanabilir ve keyif alınabilir olabileceğini biliyorum. Siz de bilin ve siz de güzel, düzgün, yaşanabilir ve keyif alınabilir bir hayat yaşayın.