Çarşamba, Kasım 08, 2017

Teşekkürler Afrika'daki kelebek, artık etkin altındayım.

Zifiri karanlığın içinde küçük bir ışık, hafif bir yanma kokusu, sessizliğin huzurunu bozan ufak bir ses... Sigarayı bırakıyorum dememin aslında sadece bir deyiş olduğunun kanıtıydı elimdeki sigara. Yine bir şeyler için içiyordum. Gerçi aslında ben içiyordum ve bir şeyler oluyordu ya da her insanoğlu gerçekleşmiş her şeyi birbirine bağlama fantezisindeydim. Yine hiçbir şey yapmadan bir iki gün geçirmiştim ve beynim var olduğunu kanıtlamak istiyordu. Alakasız şeyleri düşünüp, alakasız şeyleri birbirine bağlıyordum işte yani aslında hiçbir şey olmuyordu ama oluyormuş gibi davranıyordum. Hep yaptığım yanılgılardan biri bu; birisi bana gülümsüyordu, onun için sıradan bir merhaba olan bu, benim toplum içindeki yalnızlığıma ulaşıyordu. Toplum dediysem de bakma, toplumun çok sevdiği bir insan değildim. Popülist olamıyordum. Toplum beni dışlarken; ben de toplumu dışlıyordum. Gerçekte ise yine hiçbir şey olmuyordu çünkü toplum ve benim hiçbir ortak paydamız yoktu belli bazı şeylerde. Toplum da ekmek almak için bakkala gidiyordu; ben de ekmek almak için. Ekmek almanın hayatımıza kattığı değerler... Buğdayını satan çiftçinin, ekmeği yapan fabrikanın işçisinin ve ekmeği satan bakkalın ortak duygusu burada kesişiyordu ve yine de hiçbir şey olmuyordu.


O gün sıradan bir gündü benim için; okula gidip öğrenim hayatımı, genel kültürümü, sosyal becerilerimi geliştiriyordum ama yine de hiçbir şey olmuyordu. Yaptığım şeyler o kadar küçük ve önemsiz oluyordu ki kelebek etkisi uzaktan benimle dalga geçiyordu. Sosyal hayatta bir gruba dahil olma zorunluluğumuz yine burada devreye giriyordu. Dünyanın kanunlarına teslim olup, yine ortak bir duyguda kesişemediğim insanlarla beraber olmaya gidiyordum. Birkaç saatlik hiçlik ve sonunda tekrar yalnızlık krallığıma geri dönüş... Her gün yaşadığımız günlerden biriydi. Varlığımın ihtiyaçlarını karşılamak, insanlığımı geri kazanmak ve transparan görünüşümün etkilemediği sokak hayvanları ile buluşmak için yürüyüş yapmaya karar verdim. Hava güzeldi, hayvanların karnı tok, yaşamsal ihtiyaçlarını karşılayıp sadece sevgi bekledikleri bir gündü. Yürüyüş iyi gelmişti. Oksijen kafamı açmıştı, kafamdan geçen milyonlarca geyik muhabbeti, sert tonlarıyla çalan müzikler ile bölünüyordu. Hoş bir ortamdı. Zihin sarayımda dolanıp, kendimi oradan oraya amaçsızca atıyordum. Beynimi arındırmak için doğru zamandı. Popüler kültürün ve ilgimi çekmeyen her türlü bilginin bataklığında duyguları iyi tercüme eden insanların müziklerini dinlemek hoştu. Dışarıdan bakıldığında gerçekten hiçbir şey yapmıyormuş gibi görünen biriydim ama onların anlamayacağı bir doygunlukla sorgulamama devam ediyordum. Yanıma gelen bembeyaz köpek, çoğu insanın yapamayacağı bir şekilde empati kuruyordu benimle. Eminim kuruyordu çünkü o da benim gibi insanlardan bıkmıştı, anlayabiliyordum onu. Birazcık kafasını okşayıp, yoluma devam ettim. Sağ tarafımda güzel bir göl olabilecekken, insanların muhteşem sevgisine kavuşmuş bir göl duruyordu. Üstünde binlerce çöp, kötü bir koku ve acı bir isyan vardı. '' Ben size ne yaptım?'' der gibiydi. 

Bu kadar zıtlık yeter diyip eve dönmeye başladım. İkinci öğretim olduğumdan mütevellit gecenin karanlığı çökmüştü sokaklara. Soğuk şehir ile yüzleşmeye başlamıştım. Mahalleme geldiğimde yürüyüşe doymamış olacağım ki biraz daha yürüyeyim dedim. Belki o birbirinin aynısı cafelerden birine gidip ısınırım diye düşündüm. Bir tl karşılığında hem çay ihtiyacımı hem de ısınma ihtiyacımı karşılamıştım. Gece 1'den sonra hiçbir mekan açık kalmamalı diyen süper zeka başkanlarımızın emrine itaat edip, erkenden mekandan çıktım. Çamurlu yollarda yürürken keşke hayatlarımızı karışmadan önce, hayatlarımızı daha yaşanabilir kılsaydınız dedim. Bunu sesli söyleseydim büyük ihtimalle olmadığım devlet kurumundan kayyum yerdim. Zaten alışmıştık ya bu insanların hayatlarımızı mahvetmesine, diye düşünürek yola devam ettim. O sırada garip bir şey oldu. Yaklaşık 4 m enindeki koskocaman yolun  her tarafı boş olmasına rağmen, seninle karşı karşıya geldik. O zamana kadar varlığından haberdar olup olmadığımdan emin değildim. Seninle hiç konuşmamıştık. 2 sene olmuştu, birbirimiz için sadece sınıfta boş sıraları dolduran iki insandık. Selam diyen bir gülümseme ile yanımdan geçmiştin aslında yine hiçbir şey olmamıştı ama bu sefer o kadar olmuş gibi hissettim ki anlayamamıştım. Kendimi biliyorum, anlayamadığım şeylerin varlığını da kafama takmazdım ama senin etki alanındayken bütün süper güçlerim emilmişti. Sarı saçların, renkli gözlerin, bu coğrafyaya ait olmayan o muazzam yüz şeklin, hepsi birer sanat eseriymiş de ben o zamana kadar sanatı sadece cümlelerimin içinde kullanmışım, sanattan anlamıyormuşum, dedirtmişti bana. Gidişini izledim.

Birkaç dakika sonra gerçek dünyaya döndüm, bu güzel anda yine hiçbir şey olmamıştı. Sadece olmuş gibi davranmıştım yine. Hayatın acımasız bir tokatı, o zamana kadar izlediğim aşk filmlerinin saçma klişelerinin kalbini kırmıştı. Umarımn hiçbir şey olmayan ama bir şey olmuş gibi gözüken bu ufak anda kelebek etkisi ilk defa benimle dalga geçmeyi bırakır, dedim. Aslında hiçbir şey olmayan bu anda, bir şeyler olmuştu. Sen sıradan bir günde elinde poşetle yürürken, varlığımdan haberdar oldun ve ben de bu sebepsiz yürüyüşümün sonucunda, senin varlığından haberdar oldum ama hayal kurmaktan vazgeçtiğimde aslında ikimiz için hiçbir şey olmamıştı. Sadece sıradan bir yürüme halindeyken, gülümsedik çünkü zihnimizde tanışmıştık. Afrikadaki küçük bir kelebeğin kanat çırpışının, bizim aşk hayatımızın başlangıcına hiçbir etkisi yoktu çünkü hiçbir zaman aşk hayatımızın başlangıcı olmadı.