Cuma, Ocak 03, 2014

Yaşayan Efsaneler - Kürt Ejderhaları

Size Diyarbakır dağlarında karşılaştığımız molotof atan Kürt Ejderhaları anlatayım. Seversiniz böyle şeyleri. Pilegor dağında Japon dağcı arkadaşımla birlikte tırmanışımıza geçmiş, doğu kültürünü soluksuz bir şekilde içimize çekiyoruz ama nasıl böyle göreceksiniz. Pilegor dağı sanki yıllardır bizi bekliyormuş da, biz hayırsız evlatlık yapıp gelmiyormuşcasına. O derece. Japon arkadaşım önde, ben arkada dağa tırmanıyoruz. Zirveye 100 metre kala Japon arkadaşım bir tünel olduğunu fark ediyor ve bana işaret yaparak “gel gel bir şey buldum” diyor. Tünele giriyoruz, soğuk, karanlık ve çok sessiz. Neyse el fenerlerimizi yakıp tünel içinde yürümeye devam ediyoruz. Yürüdükçe gelen bir sıcaklık vuruyor yüzümüze, yaklaştıkça da gelen sesler… Japon biraz tırsmaya başlıyor ve bana dönüp “ Reyiz geri dönelim, ben tırsıyorum” diyor. Tabii bunu Japonca diyor ben size Türkçe olarak yazıyorum siz şeyapmayın ona. Neyse, “yok lan, devam et, merak ettim ne çıkacak sonunda” diye bunu zorluyorum ve devam ediyoruz. İçimden de diyorum ki; “sen nasıl japonsun, ninjalık sizin baba mesleğiniz değil mi? neyden tırsıyorsun aq” diye. Bir şey olsa zaten direkt bu ibneyi bırakır kaçarım moduna girdim ben daha sonra. Tünelin sonuna yaklaştığımızı hissediyordum, çünkü sıcaklık artmış, sesler daha yüksek geliyordu. Bi Japona bakıyorum, bi tünelin sonuna, “ yürü lan” diyorum, devam ediyoruz. Yaklaşık 10 metre sonra müzik sesi duyuyorum. Bir kaç adım daha attıktan sonra kafamı az uzatarak gördüklerim karşısında dehşete kapılıyorum.  Yüce zeusum o da ne!? Yaklaşık 10 ejderha Şivan Perwer çalıp, halay çekiyor. Japona bakıyorum, japon bayılmış, kalksana lan diyorum, yolda yürüyen kediye kavis verir gibi ayağımla dürtüyorum lavuğu ama uyanmıyor. Ejderhalar kendinden geçmiş, deli gibi halay çekiyorlar. Bir süre daha böyle devam ediyor ve müziği kapatıp yerlerine geçiyorlar. O sırada Japon ayılmaya başlıyor. “ wake up  wake up” diyorum, tutuyorum ensesinden ayağa kaldırıyorum, tam o sırada ejderhalardan biri bizi fark edip, diğerlerine gösteriyor. Japona “go go go kaçıyoz topuk” diyorum ve kaçmaya başlıyoruz, kaçarken ejderhalar bizi durdurmak için sahip oldukları gücü kullanıyorlar, ateş etme gücü, yalnız bu ejderhaların ki sanırım yaşadığı coğrafya ve kültürden olsa gerek molotof olarak dizayn edilmiş.  Ufak çaplı bir şaşkınlık yaşadıktan sonra deli gibi koşmaya devam ediyoruz. Ben önde, Japon bir nefes arkamda, ayaklarımızı götümüze vura vura kaçıyoruz. Tünelin sonuna yaklaştığımızı fark ettim ve hızımı artırdım, daha hızlı koşmaya başladım, japon da arkamda yardırıyor. Hemen dibimizde biten ejderha molotofları ise bizi öldürmek için birbirleriyle yarışıyor adeta. Tek dileğim biz tünelden çıktıktan sonra ejderhaların peşimizden gelmemesi, mutlu sona doğru yaklaşıyorduk. Bir kaç adım sonra kurtuluyorduk. Sadece bir kaç adım. Deli gibi koşuyorduk, çok hızlıydık, tünelin çıkışından atlamak üzereydik, atlayacaktık, atlıyorduk ve atlamıştık. Dağın tepesinden yuvarlana yuvarlana yaklaşık 200 metre kadar aşağıya düşmüştük. Ben bir tarafa Japon bir tarafa, ikimiz de baygındık, belki de ölmüştük. Bir an öldük diye düşündüm fakat daha sonra yüzüme çarpan yağmur damlasıyla kendime gelmiştim. Kalktım, Japonu da kaldırdım, gökyüzüne baktım, tünelin çıkışına baktım, ejderhalar yok. Bu sevindirici bir haberdi. Arkamıza bakmadan orayı terk ettik. Bir daha da gitmedik. İşte molotof atan kürt ejderhaları da tarih bilmez, ben bilirim.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder