Cumartesi, Mart 29, 2014

Çakma Bukowski Öyküsü Pt. 2

Arkasını döndü.

-Merhaba, ev arkadaşımla bu apartmana taşınmayı düşünüyoruz da, burası nasıl bir yerdir acaba? Güvenli midir? Mahalle baskısı falan hani...

İlk kez böyle bir soruyla karşılaşıyordu. Yurttan ayrıldığından beri burada kalmasına rağmen, sosyal çevresi ve gece hayatı olmadığı için; muhiti hiç geçerken gözlemlemiyordu. Okul dönüşlerinde de bir an önce eve gitmeyi düşünüyordu hep, etrafına bakmadan, elinde sigarası... Hatta hanesinde yaşayanlar dışında şimdiye kadar konuştuğu kişiler bakkal, "çöp var mı yiğenim?" diye soran kapıcı, kapıcının karısı, bir de meşhur Hilmi Bey'den ibaretti. Lakin hormonları pompolanmaya, şahin marka boxer'ının içindeki de terlemeye başlamıştı ve cevap vermesi gerektiğinin farkındaydı...

-Imm, şey... Yani... Ne bileyim? Ben 3 senedir burada yaşıyorum ve hiç bir sıkıntım olmadı.
-Teşekkür ederim. Yakında büyük ihtimalle komşu olacağız öyleyse... Ben Melis.
-Iı, evet ben de Halil. Memnun oldum.
-Kendine iyi bak Halil, yakında görüşürüz.

Çıldırıyordu adeta. İçi kıpır kıpırdı. Sigarasını söndürdü. Artık hiç bir şeyin eskisi gibi olmayacağını düşünerek otobüse bindi. Melis'in çıtı pıtı vücudunu, gülümseyen yüzünü, minik ellerini ve zamazingosunun o ellerin arasında ne kadar büyük görüneceğini düşündü yol boyunca.

Medeni bir biçimde ilk kez bir kadınla tanışmıştı ve egosu bu yüzden tavan yapmıştı.

"Neyse evdekilere anlatmayayım da onlar yazmasın karıya" diye düşündü otobüsten inerken.

Onun yolunu gözler olmaya başlamıştı. Ne zaman taşınacaktı? Ne zaman o yüzü bir daha görebilecekti, yaklaşık 8 saattir bunu düşünüyordu... Balkonda sigarayı Türk gibi dibine kadar içip içeri geçti.yatağından ani bir biçimde uyandı dışarıdan gelen sesler sebebiyle. Odasının, eve yerleştiğinden beri bir kez bile silinmemiş camından aşağı baktı. Ufak ama -Hint usulü- bir sürü eşyanın üstüste konulup iple sabitlendiği kamyon yolu tıkamıştı. Kamyonun etrafına bakarken onu gördü.

"Ulan şimdi ben aşağı insem, bu adamların başında dursam, kızın işlerini hafifletsem, kız kesin daha sonra verir bana. Evet kesin verir. Yardım ediyoruz sonuçta." diye düşündü.

Yüzünü yıkadı, dişlerini fırçaladı. Rahat bir erkek imajı oluşturabilmek için lise basketbol yıllarından kalma dizaltı şortu ve parmak arası terliklerini giyip, iniverdi aşağıya.

-Günaydın, dedi Melis.
Kalbi hızlı hızlı atmaya başladı Melis'i görünce.
-Günaydın. Yardımcı olmamı ister misin? Yani yapılacak bir şey var mı? En azından adamların başında durup eşyaları istediğin şekilde yerleştirmeleri konusunda onları yönlendirebilirim.

Kendisi bile inanamadı bu kadar akıcı ve düzgün bir cümle kurabildiğine.

-Yahu çok iyi olur aslında. Annemi aramam lazım çünkü. Yukarı çıkalım göstereyim ben sana kendi odamın düzenini. Ondan sonrasında istediğin gibi dekore et evi, nasılsa daha sonra sürükleyerek biz eşyaların yerlerini değiştiririz.
-Tamamdır.

Melis 15 dakika kadar direktifleri ve brifingi verdi.
-Burada nerede kontörlü telefon var biliyor musun? Yurtdışını arayacağım da...
-Az ileride bakkal var oradan arayabilirsin.

"Ooo, ailesi yurtdışında yaşıyor veya yurtdışına seyahat ediyor, kesin verir bu." diyordu beyninin hayvanlık ve osbir komutlarını veren kısmı... Arabesk yanı ise kalbinin, "Ayrı dünyaların insanıyız." diyor ve iç çekiyordu.

-Peki. Birazdan dönerim ben.

Adamların yanına gitti.
-Ağabey başlayalım mı artık taşımaya?
-Olur yiğenim. Sigaralarımız bitsin hele, başlarız.

Sigaralara baktı. Yeni yakılmıştı Samsun'lar...

Cuma, Mart 28, 2014

Çakma Bukowski Öyküsü Pt. 1


Uyandı...

Attırdığı kağıt peçetelere, üst üste dizdiği kağıt havlulara baktı. Düşündü. Ne kadar zamandır eline kadın eli değmediğini düşündü. Rüyasında Jesse Jane'i gördüğü için düşünmeye başlamıştı eline kaç senedir kadın eli değmediğini.

Lisede "onu sevsem, bunu sevsem, şunu sevsem" muhabbetlerinin ötesinde bir de banyo fasıllarında aklına gelen "onu siksem buna kaysam" düşünceleriyle akıp giderken hayatı, gidişata dur demek için bir amguard'dan daha fazlası olmayan ve asla olamayacak Nebahat'le çıkmıştı... Sırf bahar geldiği için... Hormonlarını ve güdülerini halı saha maçlarında, ekran başında elinde malafat terleme seanslarında baskılayamadığı için, arkadaşlarının adeta bir McDonalds logosunu andıran kaşlarıyla dalga geçtiği Nebahat'i uygun görmüştü kendine. Sadece iki hafta sürdü ve bu aynı zamanda kaşlı insan Nebahat'in de ilk tecrübesi olduğu için bırak kaş konusunda aşmış bir insan olan "çıktığı kişinin" elini tutmayı, okul dışında buluşamamışlardı Nebahat'in haftasonu öğrencileri at gibi koşturmayı seven dershanesi sebebiyle.

Dolayısıyla yeni uyanan her insan gibi ağır işleyen kafası, bulunduğumuz yıl olan 2009'dan doğum tarihi olan 1985'i çıkardı ve 24 yıldır eline kadın eli değmediğini farketti. Anahtarını, göt cebinde lime lime olmuş öğrenci sigarası Winston paketini, telefonunu, cüzdanını, ha bir de Dinamik notlarını alıp çıktı evden.

Evinden memnundu. İstediği kadar asılabiliyor, istediği kadar içebiliyor, istediği kadar ders çalışabiliyordu. Evet ders çalışmak artık bir istek halini almıştı çift anadal programını sürdürdüğü teknik üniversitesinde. Hala mezun olamamasını da ailesi bu nedene bağlıyordu. Sık sık "Benim oğlum çift diploma alacak di mi evladım? Bu yüzden 4 senede bitiremiyor Nevriye ablası..." diyordu annesi çatkapı komşu Nevriye'ye.
3 artı 1'di arkadaşlarıyla beraber tuttuğu ev. 4 kişi yaşıyorlar, kendi odalarından dışarı nadiren çıkıyorlardı. Zaten o çıkışları da genelde işemek, bulaşık konusunda aldıkları sıra numarasını kullanmak ve bakkala gitmek için oluyordu.


Kapıyı kilitledi, merdivenlerden inmeye başladı ve bir de ne görsün?

Karşı komşusu Hilmi Bey kapıdaydı. Hilmi Bey'in asık bir suratla kapıda olmasına alışıktı, zira dişi sineğin bile evinin civarında gezinmediği post-final [böyle kullanınca da güzel oluyormuş lan bu "post" kelimesi] döneminde günler süren batak partilerinin okey partilerinin ertesi günü Hilme Bey hep kapıda olurdu.

Ancak bu sefer durum farklıydı. Hilmi Bey, kapıcının karısı Hacer'in bir ineği andıran göğüslerini basmalı fistan üzerinden avuçlamaya çalışıyor, Hacer de kalkan tarağı indiren ses tonuyla "yapma kurbanın olayım Hilmi Bey" diyerek Hilmi'nin eşi öldüğünden beri çektiği osbirlerin hıncını çıkarmasına engel olmaya çalışıyordu.

Ne yapacağını şaşırmıştı koridorda karşılaşan üç apartman sakini... En atik davranan Hacer içi bok rengi suyla dolu kovayı kaptığı gibi merdivenlerden kaçıverdi, Hilmi Bey ise kızarmış sıfatsız ve benekli suratıyla içeri girip kapıyı kilitledi.

O ise merdivenleri ağır ağır inmeye başladı. Kafası karışmıştı. Hayatında ilk kez dijital olmayan bir ortamda, kanlı canlı bir biçimde sekse yakınsayan bir duruma şahit olmuştu. Çünkü ona göre öpüşmenin akabinde seks olmuyordu. En azından evde tombul şişeleri hafifletip "belki bugün karı kaldırırım" diye düşünerek haftada bir kez uğradığı ve başarısız olduğu, 15-20 yaş aralığındaki gençlere hitap eden kafede millet manitasıyla öpüşüyor, ama sonuç hiç bir zaman malabadi köprüsüyle bitmiyordu. Ayrıca izlediği pornolarda ön sevişme kısmını atladığı için, bu konuda haksız sayılamayacak bir abazaydı o...

Apartmandan çıktı. Omzunda bir el, arkasında bir kadın kokusu hissetti. Hormonları tavan yaparak geriye baktı ki.....