Cumartesi, Nisan 12, 2014

Amaç ne?

Bir insanın hayattaki görevi nedir? Evlenmek mi? Bulaşık yıkamak mı? Çocuk sahibi olmak mı? Seri katil olmak mı? Yoksa hiçbir şey bilmemek, hiçbir şeyi sorgulamamak mı? Ne zaman ne yaptığımızı, neden burada olduğumuzu bildik ki? İnsan bilinçsiz bir varlık mı? İnsanlık tarihinden beri kendimizi "düşünen, sorgulayan" bir varlık olarak tanımlıyoruz yoksa kendimizi inkar mı ediyoruz?

Zavallı ve sıkıcı hayatımızda aslında hiçbir seçim hakkımız olmadığını anlıyoruz. Hayatımızı hep kontrol eden birileri var. Karınızdan gelen bir telefon bile sizin özgürlüğünüzü kısıtlıyor. Ya da durun! Belki karınız yoktur? Kim sever ki sizi? Neyi sorguluyoruz? Karınız olsa ne değişecekti ki? Gene (her zaman olduğu gibi) sabah 8 de işte olacaktınız. Mesai bitene kadar tuşlara basacaktınız. Belki tuşlara basarken içinizde kopan fırtınaları düşleyecektiniz. Beyniniz bir maceradan diğerine koşacaktı. Mesai bittikten sonra eve giderken gene 2 ekmek alacaktınız. Akşam çocuklarınıza hikayeler anlatıp, biraz televizyon izleyip gene uyuyacaktınız ve hop! saat 8, gene iş yerinizdesiniz!

Çoğu zaman ne yaptığımızı ve ne yapmamız gerektiğini bilmiyoruz. Sınırsız özgürlüğe sahip olsak ne yazardı ki? Birilerinin bizi sürekli doğruya yönlendirmesi lazım. Ye
 sev dua et gibi... Hayatta kalmanın tek yolu bize sunulan hayatı takip etmek değil mi? Normal olan da bu değil mi? 

Mümkün değil ama özgür kaldınız diyelim. Eski yaşam tarzınızı özlemeyeceğiniz nerden belli? Belki de hayattaki amacınız odur. Sabah 8 de kalkıp, akşama kadar tuşlara basmak. Belki de bunun için varsınız. Hayatta verdiğiniz en ufak kararın bile ilerde sizi ve çevrenizi ciddi anlamda etkileyecek olması ne kadar da garip bir duygu, değil mi? Belki de sizi kontrol edene "ne olur, bırakın beni. sıkıcı işime geri döneyim!" diye yalvaracaksınız, ama boşuna çünkü siz özgürsünüz. Yaptığınız seçimler sadece sizi ilgilendirir.

Belki de edgar allan poe'nin dediği gibi "hayat, rüya içinde bir rüya"dır. Öyle rüyalar ki zamanında birini çok sevmenize rağmen, belli bir zaman sonra adını bile hatırlamıyorsunuz çünkü rüyalarınızın içine rüyalar ve onun içine daha rüyalar giriyor. Birden her şeyin anlamsız olduğunu hissediyorsunuz. "Ben gerçeğim" demek istiyorsunuz. Bunu ayna karşısında da yapabilirsiniz. "Ben gerçeğim, eşim, çocuklarım ve patronum var." İşte bundan sonra ip kopuyor.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder