Bir metafor yaratmaktı amacım. Demez olaydım! Elimle kapattım ağzımı. Metafor yaratmak mı benim gibi aciz bir insanın metafor ne bilmesi çok acayipti. Usulca zihnimden ayrıldım. Açtım bilgisayarı girdim Google'a, Google yine yapmıştı yapacağını... Neyse dedim, yattım uyudum. Gözümü kapadığım anda aklıma bir şey geldi. Ayağa kalktım, balkona doğru yürüdüm. Sabah 5 ya da 6. Uyudum mu uyumadım mı bilmiyorum, birden kalkmış ve sigaramı yakmış gibiydim. Nitekim de öyle olmuştu. Hastalık artık beni çok zorluyordu günlerdir uyumamış olabilirim, farkında değilim. Balkondan aşağı bakarken gördüm onu. Çok uzun zamandır görmek istediğim kadındı o. Yürüyüş yapıyordu ve ben onu izliyordum, onu izleyen tek erkek olmamın verdiği hazzı geçiştirmek istedim, belki de bu histen korktum...
Bu sabahı özel kılacak bir şey olacaktı. Bunu hissediyordum. İçimden bir his onu takip etmemi söyledi ama aynı his biraz sonra bu saatte ona karşı sapık gibi gözükmemelisin dedi. Düşünmeden hareket etmeye karar verdim. Yere attığım kıyafetlerden birini aldım, giydim. Hızlıca evden çıktım ve çıkar çıkmaz sokakta onu gördüm. Tek başına, bir heykel gibi ihtişamlı, yürüyordu. Nefes nefese kalmışken, yakınına kadar gelmiştim. Bir dakika, dedim. Dönüp, bana baktı. Yüzümde buruk bir gülümseme ve ağzımda gevelenen kelimeler ile rezil olmuştum. Sadece anlamsız bir bakış atıp yürümeye devam etti. O an kendimi çok kötü hissetmiştim. Beynimin konuşmak için bu kadar yetersiz kalacağı bir anı hiç tahmin etmemiştim. Hala peşinden gidiyordum ama aynı zamanda zihnimden geçen cümleler, kelimeler, beynim hiç bu kadar zorlanmamıştı. Birden bana döndü ve yeterince popoma baktın bence dedi ve gülümsedi.
Yaptığı espriye zoraki bir şekilde güldüm. Aslında utanmıştım amacım bu değildi ve onun beni böyle tanımasını istemezdim. Güneş ona yansıyordu, doğanın bütün güzelliklerini gözlerinde görmek paha biçilemezdi. Konuşmak sadece bu anın ihtişamını bozacaktı. Konuşmak için tek fırsatını böyle bakarak harcama, dedi. Haklıydı, bir şeyler demeliydim. Siz dün sabahta burdaydınız, diyebildim. Sanırım siz de sapık oluyorsunuz, dedi. Bana böyle iğneleyici konuşması nedense hoşuma gitmişti. Normalde böyle duruma düşmemeye çalışırdım, sürekli birileriyle alay eder, laf sokardım ama bugün farklıydı. Sanırım özel olan şey de buydu. Hayır, dedim gülerek. Ben sadece hayatıma renk katacak bir şeyler olsun diye çıkmıştım, dedim. Bunu derken gözlerim mor kıyafetindeydi, üstünde beyaz noktalar, ilk defa bi kıyafet bu kadar güzel gelmişti gözüme. Normal insanlar hayatına nasıl renk katar, dedi. Ben normal bir insan değilim, dedim. Biliyorum, sen bir sapıksın, dedi kahkahalar atarak. Ciddi miydi yoksa sadece böyle mi anlaşıyordu insanlarla kestiremedim. Sadece bu saatte yürüyüş yapan bir kadını yalnız bırakmayacak kadar çılgın bir romantiğim, dedim. Gülümseyerek, benim gibi bir kadına romantizm yakışmaz, dedi. Beni terslemek ve hevesimi kırmak için demişti bunu, biliyordum. Onun oyununa gelmeyecektim. Her kadın mum ışığında yemek yemeyi hayal eder ama senin daha iyisini istediğini biliyorum, dedim. Ne istiyorum ki ben, dedi sakince. Klişe olmayacak bir romantizm istiyorsun, dedim kendimden emin bir şekilde. Ansızın cebimden telefonumu aldı, telefon numarası yazdı. Aklına orijinal bir fikir gelirse ara beni, dedi ve telefonu uzattı. Telefonu aldım, numaraya bakarken o çoktan gitmişti.
Ardından bir kaç dakika bakakaldım. Böyle şeylerin hep berbat bir aşk hikayesi olduğunu düşünürdüm. Aslında eleştirdiğim onca şeyin bir anda esiri olmuştum. O kadının esiri olmuştum. Tesadüflerin esiri, romantizm esiri, her sabah aynı saatte orada yürümesinin esiri olmuştum. Yaşamadığım klişe aslında klişe değilmiş, dedim içimden.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder