Pazartesi, Mayıs 30, 2016

Kendini kendine kanıtlayabildin mi?

İyi geceler, iyi akşamlar, iyi öğlenler, iyi sabahlar...
Günün dört parçası vardır ve hepsi için " iyi " temennisinde bulunuruz. Hiçbir zaman iyi olmaz diye düşünmek mantıksız olsa da mantık ile ilişiğimi çoktan kesmiştim. Doğal olarak benim için bu dört parçanın iyi geçmesi mümkün  değildi. Ben çoktan karar vermişim iyi geçmesin diye. Hayatımda olacak çoğu duygunun, sebebi de sonucu da benim. Sebep çok basit, ertesi gün yaşamak için bir bahane daha üretmek...
Sonuç çok basit, dün yaşadıklarının hiçbir işe yaramadığını görüp ertesi gün denememek. 

Bu eksende gelişen bir hayatın kişiliğime, duygularıma, benliğime,  çevreme, sosyal ilişkilerime katkısı olmuyor, katkısı olmadığı gibi beni bir çukura sürüklüyor.
Mesela kişilik, kişilik olmadan da insanlar bir şeyleri halledebilir. Bunun sebebi ilkel düşüncelerin yok olmamasıdır. İlk çağlarda insanlar kişilik kavramı üstüne yoğunlaşmadığı halde yarın için bir sebep buluyordu. Çağımızda bu mümkün değil, gelişen her şey insanın ilkellikten uzaklaşmasına sebep olur, bu yüzden insanlar var olduğunu kanıtlamak için kendine bir kişilik oluşturuyor.

Mesela duygular, ilkel insanlar duygulara ihtiyaç duymuyordu çünkü ortada ne bir dil, ne bir sosyal yaşam, ne de bir sanat vardı. Kendini ve aileni doyur, onları vahşi hayvanlardan koru, çocuğunun neslini uzatabilmesi için koru gibi şeyler. Çağımızda insanlar var olduklarını kanıtlamak için duygu sahibi olduğunu gösteriyorlar. İyi veya kötü duygular. 

İnsan yaşadığına inanmak istiyor. Halbuki ben inanmıyorum. Biyolojik olarak yaşam sahibi bir canlı olsam da sadece biyolojik bir varlık değiliz. Bu yüzden insan temel ihtiyaçlarını rahatça karşıladığı sürece yaşadığına inanamıyor. Ben mesela. 
Senin yaşadığına inanman için bir tutkun olmalı, temel ihtiyaçlar dışında başka bir ihtiyaç bulmalısın. Kimisi bunu resimle, müzikle, tiyatroyla; kimisi bunu parayla, güçle, şöhretle gideriyor. 

İnsanlar aç varlıklardır. Bir mantar gibi bulunduğu yeri sömürüp yok eder. Doymak bilmez bir açlık...

İlk çağlarda bu yemek bulma ve korunma açlığıydı. Dünyayı tüketecek bir açlık. Tek destek, üremekti ve insanın en iyi yaptığı şey de buydu.
Üremek..
Üredikçe, yok etti.
Yok ettikçe, yenileri çıktı.
Yenileri çıktıkça, yok etti. 
Ve eninde sonunda yenileri çıkmayacak kadar çoğaldı.

Günümüzde bu açlık başka şekillerde kendini gösteriyor.
Mesela paraya aç insanlar, ne kadar parası olursa olsun doymuyor, bulduğu bütün kaynakları yok ediyor, para uğruna

Mesela güçe aç insanlar, daha fazla güç için daha fazla katliam yapıyor ama bunu yaparken hiç düşünmüyor, rahatsız olmuyor çünkü yaptığını kendine çok doğal bir şey olduğu üzerinde kandırıyor.
 
Bunu iyi örnekler ile de gösterebiliriz.
Çoğu yazar, çoğu ressam, çoğu şair hepsi üretmeye açlar. Gerçekten bu tutkuya sahip olanlar, dünya yok olana kadar üretmek istiyor. Veya bilim insanları...


Sonuç olarak; insanın var olduğunu kanıtlaması için bir sürü yol var. Bunları size anlatıyorum, umarım siz kendinize bunları kanıtlayabilirsiniz. Ben kendime kanıtlayamıyorum, bu yüzden size çok ihtiyacım var.

Cuma, Mayıs 06, 2016

Neden?

Milyonlarca kez, herkes tarafından, herhangi bir konu için soruldu bu soru. Her seferinde başka bir cevap aldık. Her seferinde başka bir şekilde kandık bu cevaplara. Hep kendimizi kandırdık ya da başkalarını. Kimse inkar etmesin, hepimiz neden sorusunu sordurtacak hareketler yaptık. Yanlış ya da doğru...
Problem bu değil aslında, yaşamanın altın kuralı öğrenmek zaten, bütün canlılar öğrendiği için yaşayabilir. Öğrenmek içinde hareket içinde olmak gerekir. Bazen ölmek bile öğrenmektir. Ölmediğim için bilemeyeceğim. Yani fiziksel olarak ölmedim. Bir şekilde öldüğüm ve öldürdüğüm şeyler oldu. Bunların hepsini yaşam içerisinde doğal karşıladım. Bazı şeyleri çok zorlaştırdım. Basit şeyleri yokuşa sürdüm, kendimi zor içinde beceriksiz buldum. Üzüldüm, yıkıldım. Zoru başaramadım, imkansız nedir bilmiyorum. Peki neden...



Neden?! Neden zorlaştırdık? Niye? Ne amacımız vardı ki? Neden basit yaşamadık? Neden yiyip içip sıçıp yatmadık? Neden öğrenmek istedik? Gerçeği bilmek bizi ne hale getirdi? Mutlu muyuz? Zerre değil. Ama ne güzel biliyoruz, değil mi? Çok zeki varlıklarız aman çok sikimde. Tek hücreli olmadık diye çektiğimiz çileyi hak ettik mi? Spermken daha mutlu olmadığımızı kim söyleyebilir? Babamın kıllı daşşaklarında yaşarken... (Yeraltı edebiyatı amk bu, küfür olacak tabii ki. )


İnsanları görüyorum, kendime bakıyorum. Amaçsız bir yarış içerisindeyim. Para için yaşıyorum. Daha iyi bir ev (hapishane), daha iyi bir araba, daha iyi bir kadın, daha iyi zımbırtılar, daha iyinin daha da iyisi olan şeyler, ultra mükemmel olan şeyler, bu mu yaşamak lan? Buysa yaşamak, buysa onca kitaplar yazılan kutsal olgu, sıçayım böyle işe. Paranın tanrıdan daha güçlü olduğu bir dünyada yaşadığımız için bizim önemimiz yok. Şimdi burada chuck palahniuk'culuk oynamak istemiyorum. Sonuçta para şart olan bir şey. Şu koskoca dünyada konuşan tek şey para. İnsanlık, yıllar boyu biriktirdiği zeka, birikim, akıl, bilim, felsefe...
Parayı gördüğü zaman secdeye yatıyor.

Haklısınız, fazla karamsarım çünkü param yok. Param olmadığı için hayatıma karar veremiyorum. Güzel bir konseri dinlemek için param yok. Köpek gibi sarhoş olup, yalan dünyaya kanmak için param yok. Yaşamak için param yok. Bravo, teknoloji çağı çok güzel, hayatlarımızı siktiniz be. Hepimiz tatlı, küçük robotlarız. Koskoca evrende bir hiç olduğumuz halde, korkmuyoruz. Düşünce yetilerimizi Fight Club yalanları ile bulamışız. Yeraltı edebiyatı diye birbirimizi düzüp durmuşuz.
Kız tavlamak için saçma düşünceler bulmuşuz ve bunları sikimize de takmamışız.
Seks için, seks için, seks için, seks için ( Bazıları için bu yazının ana fikri olabilir, bundan sonra tek elle bilgisayar kullanmayın. Yazıktır. Teknoloji çağındayız da abartmayalım.)

Artık sadede gelmek istiyorum. Çünkü bu yazı daha fazla sike takılmayacak kadar sıradanlaştı. Para kazanın gençler, çalışın, bir şeyler yapın ama asla sabit kalmayın. Yunanistan'a gidin, orda bir tane kokteyl içmek için 2 saat çalışın, insanlara yardım edin. İnsanlarla tanışın, yapamayacak kadar korktuğunuz şeyleri yapın. Gri şehirleri siktir edin, yeşil alanları koşun. İlerde şansınız olmayabilir. Bugün karar vermek kolaydır ama uygulamak imkansıza yakın. Ne kaybedersin? Daha iyi bir işin olmasa bile, hayatı yaşamak için para şart mı? Doğanın nimetlerinden yararlanmak için para şart mı? İnsanlarla kaynaşmak için para şart mı? Eğlenmek için para şart mı? Paranın şart olduğu tek şey köleliktir. Araba, ev bunlar para ister. Bunları alıp kölesi olmak istiyorsan, yaşam senin. Ama cennette daha iyisi olacak dersen, senin için üzülürüm. Hayallere göre yaşayacağına gerçeğini yaşa.

Çağımızın en büyük hastalığı depresyon, kurtulmak için doğayla bir olmak gerekir, hayvanları sevmek, onlarla bir yaşam paylaşmak, doğayı sömürmek değil, onu paylaşmak gerekir. Çimlere yatmak, ağaçlara tırmanmak,

Ölüyoruz dostlar, gri betonlar içinde mezarlar hazırladık kendimize ve her geçen gün ölüyoruz. Canlı canlı kendimizi gömüyoruz. Aynı şeyleri yapıp, eve gelince ağlıyoruz. Her hücremizde hırs, stres, kin , nefretle dolaşıyoruz. Özgür değiliz, kendimizi kandırıyoruz. Umarım geleceğimizde her şeyi özgürleştiririz. 
Çıplak olmamızın, deli olmamızın, farklı olmamızın, bağımsız olmamızın, beş parasız olmamızın, iphonesuz olmamızın, starbuckstan kahve içmiyor olmamızın, bunları yazmak zorunda olmamızın garip karşılanmadığı dünyada görüşmek üzere...