Pazartesi, Ağustos 22, 2016

Gerçeğe Hazır Mısın?


Ortalık kapkaranlıktı, hava ise biraz serindi. Hissedilen serinlik ve yüksekten düşmenin vermiş olduğu o sürtünme ısısı birleşmişti. Zıtların uyumu gibi, erkek ve kadın, siyah ve beyaz gibi serinlikte ısı ile birleşmişti. Uyum, güzel gözükse de düşen için bu umursanacak bir şey değildi. O, bir şeylerden kurtulmak için düşüyordu yüksekten ama kurtulmak istediği şeyler onun peşinden geliyordu. Bunun en güzel tasviri, onu insan yapacak şeylerin o olmasıdır. Bunun farkında olmayanlar, aynı bu adam gibi ahmakça bir hareket yapar. İyi ya da kötü, yaşanılan her şeyden kurtulmanın bir yolu yoktur. Ne ölüm ne de yaşam...

Ne diyorduk işte? Düşüyordu aşağı doğru. Düşmeye devam ediyordu. Düşerken düşündüğü şeylere harcadığı vakit o kadar çok uzun gelmişti ki galiba beyni ilk defa bu kadar yorulmuştu. Yani ilk defa tam randımanlı çalışıyordu beyni. Diğer önemli organı gibi değildi. Ona sürekli kan gidiyordu. Sürekli dik geziyordu. Çaaat!!

Acı bir bağırış... Korkunç sesler ve ağlayan insanlar.

Hayır, hiç biri yoktu. O kadar zavallıydı ki intihar ettiği anda bile kimse onu sikine takmamıştı. Bu zamana kadar önemsiz şeyler yapan birisi, ne bekliyordu ki? Yapayalnız ölecekti çünkü sefil bir piçti. Anlamsız her şey için anlamlı olan şeyleri harcayan biriydi. Sorsaydın sefil olduğunu kabul etmezdi çünkü ahmak bir insanın egosu onu çelik yelek gibi eleştirilerden korurdu. Ne kadar ironikti, bu zamana kadar yalnız olmayı umursamayan o salak, yere düşüp ölmediği zaman yanında birisinin olması için yalvardı asfalta. Asfaltan başka inandığı bir şey yoktu. Düşmüştü ve onu acıtan asfalttı. Ondan korkmasına rağmen, ondan uzaklaşamıyordu. Bunun çok doğaüstü bir şey olduğunu düşünmeye başladı. Asfaltta kızmıştı ve onu kendisine bağlamıştı sonuçta, değil mi?

Düşmüştü ve onu acıtan asfalttı. Ondan korkmasına rağmen ondan uzaklaşamıyordu.


Adam düşüyordu, elindeki birayı kafaya dikip sonra kahkahalara gömüldü diğer oturan adam. Bu zamana kadar sarhoş olmaması gereken tek zamanda yine sarhoştu adam. Ve bu sefer etrafında gerçekten önemli bir şey olmuştu, adım atması ve kurtarması gereken bir şey. Ama yapmadı.
Çünkü kafası güzeldi ve hayal gördüğünü düşünüyordu. Yakışıklı, zengin piçin biri intihar ediyordu. Kendisi gibi fakir, sefil, leş kokulu bir hıyar ise birasını yudumlayıp buna gülüyordu. Ne kadar ironik diye düşündü adam. Ve sonra adama bakıp ayağa kalkmaya çalıştığını görünce kahkahalar ile gecenin sessizliğini şu cümleler ile bozdu:
'' Hahahaha amuğa koyam, o kadar yüksekten düşüp bir de ayağa kalkmaya çalışıyor kodumun salağı. ''



Asfaltta bilmiyor ki ne yaptığını, bilse öldürür müydü adamı? O yıllar önce birkaç yaratıcı sayesinde yere koyulmuştu. Onun görevi, onlara itaat edip, arabalar için kolaylık sağlamaktı. O masumdu. Başka bir derdi yoktu. Sadece arabalara itaat edip, yaratıcılarına hoş gözükmeye çalışıyordu. Ne kadar da masumdu oysaki o asfalt. Onun yaratıcıları da, arabalar da, asfaltta masumdu ama o adamı öldürmüştü. Öldü o adam. Onu öldüren de o asfalttı aslında. O asfalttın öldürmesine sebep olan da yaratıcısıydı. Ve o adamın ölümüne tanık olup, hiçbir şey yapmayan o adam, başkalarına gidip, asfaltın ve asfaltı yapanın ne kadar masum olduğunu anlattı.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder